Mesele iyi olabilmekte değil, İyi kalabilmekte.
Sen bu meselenin neresindesin?
İyilik dediğimiz şey özünde nedir? Ona bir bakmamız lazım.
TDK’de;
“İyi olma durumu, salah
Karşılık beklenilmeden yapılan yardım; kerem, ihsan
Sağlığı yerinde olma durumu
Yarar veya elverişlilik; nimet”
Olarak geçiyor tanımları. Yani en basit deyimiyle, iyi olma durumu, diyebiliriz.
Geçen gün instagramda şu posta denk geldim;
Bugün de biraz bu post üzerinden konuşalım isterim.
İyi olmanın ne kadar zor olduğunu bildiğimiz şu dönemde, iyi kalmanın da aslında ne kadar zor olduğunu deneyimliyoruz.
Çünkü mesele aslında iyi olmak değil. İyi olursun. İyi olmayı seçersin.
İyi kalabilir misin? Üzerinde çalışılması gereken konu aslında.
Hepimizin zaafları var. Zaafımız olduğu yerden sınanırız zaten. Mesele zaafına yenik düşmemekte.
İyi kalabilmek bu nedenle zor aslında.
Özellikle ülkemizde, iyilik yapanların ceza aldığı şu saçma sistemde, neden iyi kalmak isteyesin ki?
Ben zorlanıyorum açıkçası. Ara ara duruyorum ve “lanet gelsin hepinize” diyorum. Çok da zorlanmıyorum bunu derken. Çünkü haksızlığa, adaletsizliğe dayanamıyorum. Bu da benim zaaflarımdan biri mesela. Bu noktada iyi kalamıyorum. Hatta bazen içimden. Bir canavar çıkıyor da diyebilirim. Öyle bir gözü dönme anı.
Bazı şeylerin sürdürülebilir olması bu nedenle zor.
Bu yüzden sadece iyi olmak yetmiyor aslında.
Ne demiş Manga?
“Bazı şeyler için iyi olmak yetmiyormuş”
Tam olarak o nokta aslında.
Çok büyük bir çaba sarf etmek gerekiyor iyi kalabilmek, iyide kalabilmek için.
Büyük uğraşlar büyük direnişler gerekiyor. Her seferinde, her seferinde yeni baştan başlayıp çabalamak gerekiyor. Her seferinde ilk baştan başlamış gibi davranmak gerekiyor. Çünkü her sınav farklı, her olaya dayanma noktamız da farklı.
Her geçen gün değişiyoruz aslında. Bir gün başka tepki verebildiğimiz bir olaya, ertesi gün farklı tepki verebiliyoruz. Gün değiştiğinde her şey yeni olmuş oluyor çünkü. Her günün, her saniyenin koşulu farklı.
Bu yüzden her durumda farklı bir olayla karşılaşıyoruz ve her seferinde baştan başlamamız gerekiyor.
Her güne yeni bir umutla başlamamız gerekiyor. Umudumuz kırıldığında bile güçlü durmaya çalışmamız gerekiyor.
Doctor Who’da bir bölüm vardı. Doctor her seferinde aynı günü yaşıyor, yıllar yıllar geçiyor üzerinden ama her yeni güne aynı umutla başlıyordu. Üstelik her seferinde hafızası sıfırlanarak başladığı halde. Ve yıllar yıllar geçirdikçe içinde hapsolduğu hapisten aynı azimle savaştığı için kurtulabiliyordu. Burada Doctor’un anlattığı bir hikaye vardı, daha önce bir yazımda da anlatmıştım.
İlgili yazı - Sonsuzlukta kaç saniye vardır
“Doctor Who’da geçen bir replik vardı, Peter Capaldi’li sevdiğim bölümlerden biriydi. (9.Sezon,11. bölüm)
“Sonsuzlukta kaç saniye vardır?” Ben ilk orda duydum, bir masaldan alıntıymış. (Grimm Masalları - Küçük Çoban)
İnsanı düşündüren cümleleri severim.
“Sonsuzlukta kaç saniye vardır?”
Hikayeye göre sorunun cevabı; "Elmas Dağı’na -ki yüksekliği, çevresi, derinliği bir saat sürer kat etmek, her yüzyılda bir bir kuş gelir ve gagasını biler, işte bütün dağı gagalayıp bitirdiği zaman sonsuzluğun bir saniyesi geçmiş demektir.”
-Şahsen, bence bu çok acayip bir kuş- The Doctor.”
Sonsuzlukta kaç saniye olduğu, aslında bizim her iyilik ve kötülük arasında kaldığımız durumda, iyiliği seçmek için düşündüğümüz zaman dilimi belki de.
Sonsuzluk gibi bir zaman döngüsü çünkü.
Her seferinde yeni baştan başlayan.
Ve evet, hayat zor. Hepimiz için zor hem de.
Her seferinde, her seferinde, her seferinde bıkmadan, yılmadan, durmadan, doğru seçimi yapmak için vereceğimiz bir mücadele.
Bu yolda kaybedenlerimiz olacak. Bu yolda yoldan sapanlarımız olacak. Bu yolda sapıp geri dönenler de olacak. Bu yolda sapıp iyice batağa düşenler olacak.
Mesele biz nerede olacağız?
Sapabiliriz, ama geri dönecek cesaretimiz olacak mı?
Bence olmalı.